19 Şubat 2018 Pazartesi

BODRUN ULTRA 23K YARIŞ RAPORU

Aylardan kasım.Takvimde ilk işaretlediğim yarışlardan Bodrun Ultra geldi çattı
Bodrum bizi bekliyordu vakit yola çıkmanın vaktiydi.  Sabah 11’de havaalanındaydık, abim Cevahir eşlik ediyordu bana, “ belki 10 kilometre koşarım” dese de ben ona inanmamakla meşhur o da kendini kandırmakla meşhurdu. Koşmayacaktı biliyordum.

Ben 23 kilometre seçtim. 50 kilometre koşmayı istiyordum ama; bedenim beni zaman zaman koşarak bir yere varamayacağıma ikna ediyor olsa gerek. Hem de antreman eksiğim vardı, dizimde de bir ağrı. İnsan ağrısını sevmeye başlar mı? Ben başladım galiba, ağrım olmadan asla. İyi günde, kötü günde ağrımın beni bırakmayacağını biliyorum. Öyle sadık, öyle kadirşinas.

Milas’a indik servisle Bodruma ulaştık.

Bir müddet oteli aradıktan sonra nihayet vardık.

Odaya yerleşince saat 4 sularında marina bölgesindeki fuar alanlarına indik. Fuar alanı; yöre halkının geleneksel yemekleri, koşu malzemesi standları kaynıyordu. Bir taraf ye bunları derken, diğer taraf bak erit diyordu sanki.

Bu yıl 23 kilometrede  zorunlu malzeme yoktu. Bunun isabetli bir karar olduğunu söyleyebilirim. Hayatta çok isabetsiz karar vermiş biri olarak; bunun isabetli bir karar olduğunu söyleyebilirim sizlere.  
Stantlardan 2 tane enerji jeli aldım. Biraz bakındıktan, havayı iyice soluduktan sonra nihayet bir balık restoranı bulup oturduk. Biraz oradan biraz da buradan, biraz da alkol…Abartmaya gerek yok.  Yarın gözlerimi bir açtım “ Finish” çizgisindeyim olmasın.


Yemekten sonra tekrar fuar alanı…  biraz müzik dinledikten sonra tekrar otele döndük. İki saatlik uyku sonrası teknik toplantı için Trafo kafedeydik.
Mahmut Yavuz’un sunumu ve makarna partisi; ikişer tabak makarna- salata gömdükten sonra artık dinlenme zamanım gelmişti.

Biz yatağa girmeden saat 12’de 100kilometre startı verilmişti, bu mesafeler bizim için hâlâ hayal. Hayal ama kurması keyifli, ne yapayım?

Saat 9’a doğru abim uyandırdı beni. “ İyi ki geldin birader kırk yılın başı bir işe yaradın.” Kahvaltıdan  sonra koşu alanına gittik, Cevahir vazgeçti koşmaktan, “ ben demiştim demeyi gerçekten seviyorum galiba.” Bilemedim.


Beraber biraz esneme ısınma yaptık.
Başlama zamanı… 10 kilometre ve 23 kilometre koşanlar aynı anda start aldı.
foto:Cevo

4 kilometrelik asfalt bölümü hızlı geçip ön grupta kalmak lazım yoksa tek kişilik geçişlerde büyük trafiğe takılıyorsunuz ve ön grup uzayıp gidiyor.
foto:Barış Gider

Buraya keyif almaya geldim ama gerilerde kalıp yavaşlamaya hiç niyetim yok.

ilk 4 kilometreyi geçtim asfalttan ayrılıp soldan patikaya girdik.
Girişte iki yudum su, az ileride kapakları kapalı arı kovanları ve başlarında bekleyen arıcılar ne olur ne olmaz diye bir de ateş yakılmış ve doktor Nazım abimiz o bölgede hazır, her şey koşucular için…

Selam verip devam ettim.

Bu bölümde koşmak pek mümkün değil hızlı yürüyüş modunda tırmanıyoruz fakat o da ne kaybolduk.
Ön grup sağdan devam ediyor hızlıca ama o tarafta işaret yok.

200 metre kadar dolandıktan sonra işaretler bulundu, “soldan devam artık koşunun en yıpratıcı bölümünün sonuna gelmiştik.”
Arkada Bodrum foto:bodrun

Bu noktada Bodrum ayaklarımızın altındaydı, uçan halıya binmiş gibi hissediyordum kendimi.
Parkurun büyük bölümü tarihi kayra yoluyla kesişiyor, çok güzel bir rota bu mutlaka görülmesi gereken bir yer, ne çok görülmesi gereken yer var.

Yokuş aşağı bölümdeyiz hızım artıyor bir ara 3.45’leri görüyorum.
Ayrım noktası geldiğinde 10 kilometre koşanlar soldan aşağı, biz sağdan çalılıklara dalmıştık. 
Bu çalılıklar dizlerimde çok güzel hatıralar oluşturuyor. Dizim de ağrıyordu daha önce söylemiştim.

Uzun fakat çok da dik olmayan bir yokuş, her zamanki gibi yalnız kaldım önümde arkamda kimse yok.

Sağ sol ve ikinci kontrol noktası su, kola ve meyve var burada ilk enerji jelimle beraber… bir ağrı kesici alıyorum diz için, dizim ağrıyor söylemiş miydim?

Sağdan bir bahçeye daldık.  Buradaki taşlar irili ufaklı ve üzerine basınca parçalanan cinsten, seke seke ilerliyordum.
Parkurun büyük bölümü “çarşak” denilen zemin tipine sahip, genellikle ufak taşlar fakat büyük taşlarda vardı. 
foto:bodrun

Geçen yıla göre taşların fazlalaştığını söyleyebilirim, bunun bilgisi teknik toplantıda verilmişti. Bölge son dönemde çok yağış almış ve toprak örtüsü yerini taşlara bırakmış, eğer dikkatli ilerlemezseniz bir burkulmayla yarışın kalan kısmı sizin için kâbus olabilir.
Tekrar uzun bir iniş ve sonrasında yıpratıcı bir rampa… Ne çok rampa var.
Bu bölümde bir kadın koşucuyla beraber koşuyoruz, şu anda kadınlarda birinci durumda fakat kendisi isyanda ''burada ne işim var, neden geldim''iyi gidiyorsun devam et deyip uzadım. Ben uzaklaşırken onun isyanı halen devam ediyordu.

Sağdan bir evin bahçesinden geçmemiz lazım o ne kapı kapalı iple bağlanmış, bu kapıyı kapatanlar ne yapmak nereye varmak istemektedir! Eyyyyy kapı sen kimsin!

Etrafa baktım geçecek başka yer yoktu, iple de uğraşmak istemedim mecbur üstünden atlayıp devam ettim.

İnişten sonra asfalt yola bağlandık burada,  100 ve 50 k koşucularıyla karşılaşmaya başladık. Geçen sene de burada Mustafa Kızıltaş’la karşılaşmıştım, bu  sefer 100 koşuyor ve birinci oldu.
Sanki 80 kilometreyi o değil de ben koşmuşum gibi öyle bir rahatlık var yüzünde, saygıyla ve hayranlıkla selam verdim.

Tersaneye ulaşıyoruz geçen sene etrafındaki tellerden dolanmıştık ve çok sıkıcıydı bu sefer izinler alınmış içinden geçiyorduk. 
Onarımdaki gemilerin ucundan geçiyoruz, değişik bir tecrübe. Neydi o dize; “limanda bilinen gemiler oysa açıklardadır” mıydı, evet öyleydi galiba.

Tersanenin dışına kesilen tel örgüden çıktık, yine çalılıklardaydık ve çizilmeyen birkaç yer kalmıştı onları da çizip devam ettik.

Sahildeyiz artık, son bölüme doğru ilerliyoruz, buraya gelmeden önce geçen sene birçok koşucunun kestirme yaptığı bölümün çıkarıldığını gördüm, çok iyi olmuş.
Taşlık sahilde bata çıka ilerliyordum, deniz bizi çağırıyor fakat biraz beklemesi gerek, çok az bir yolumuz kalmıştı.

Soldan tekrar patika ne olduğunu anlamadığım beton yapıların yanından geçtim ve toprak yola çıktım.
Son ciddi yokuş; yangın yolu, epey yıpratıcı ama durmaya niyetim yok.
Sahile inmeden ikici jeli kullanmıştım durumum fena değil.
Son iniş Kempinski uzaktan görünüyor, fakat ulaşmak hiçte kolay değil sanki yakınlaşmıyor uzaklaşıyoruz gibi.
Finish mi o? foto:bodrun 

Helikopter pistine doğru çıkış bezdirici tepeye çıkınca yüz metrelik bir iniş ve finish tagı
Saat durdu, madalya takıldı sağlık görevlisi arkadaş sağ olsun kanayan çiziklere müdahale etti

Biraz soğuma hareketinden sonra ilk servise attım kendimi ve merkeze döndük. Sonra otelde birkaç arkadaşla muhabbetler edildi. Sonra daha sonra bir daha görüşmek üzere Bodrum dedik ve yola düştük.

17 Mayıs 2017 Çarşamba

PAMUKKALE ULTRA 30K YARIŞ RAPORU

Dağın başında bir başımayım, koşuyorum . Güneş tepeden yüzüme karşı bakıp bana kızıyor gibi. Sağa sola doğru kıvrılarak ilerliyorum.

İyi ama konu buraya nasıl ve ne şekilde geldi, en başına dönmek lazım. Koşuyorum güneş bana kızıyor ama öncesi?

Cuma günü gece 1'de Levent’e MR çektirmeye gittim. Birkaç haftadır koşmaya başladıktan biraz sonra şiddetli bir diz ağrısı çekiyordum, dizim benden habersiz bir yerlere gidip yorgun düşmüş ve bana haber vermiyordu sanki.

MR çekildi. Sabaha karşı 5'te havaalanındayım, planlama konusunda yetenekli olmadığımı, yazının başındaki girişin zamansızlığından da anlayabilirsiniz. Pamukkale’deki otele vardığımda yataktan çıkasım yok, derin bir uyku, bir rüya, iyi bir rüya ve başka hiçbir şeye ihtiyacım olmayacağını düşünüyordum.

Dört gibi uyanıp Karahayıt’taki teknik toplantıya doğru yola çıktım.


Minibüse giderken karşımda Travertenler

Planım makarna partisinin ardından yüz mil startını izlemekti fakat son anda yüz mil ve yüz kilometre yarışlarının iptal edildiğini öğrendim.



Kısa patika yarışı deneyimlerimden şunu çıkardım: Yerelin desteğini alamıyorsanız organizasyon yeteneğiniz ne kadar yüksek olursa olsun, bu işi başaramazsınız. Buradaki yöneticiler ise bırakın desteği, sırtınızı dönseniz bu sırtın burada işi yok der ve sizi şutlar. Destek değil, köstek. Destek olmamanın sözlük karşılığı…


Kayıt sayısının azlığı ve jandarmanın yol kesimine yanaşmaması bu mesafelerin iptaline neden olmuştu. Çuvaldız kime batacak, iğne kimde kalacak henüz karar verebilmiş değilim.

Altmış, otuz ve on beş kilometrelik parkurlar ise tamamen değişikliğe uğramış. Genelde bardağın dolu tarafını görmeye çalışırım; ama bu değişiklikler bizi bir bilinmeyene doğru götüreceği için biraz bozulmuştum.



Her koşucunun yaptığı gibi bende bir plan doğrultusunda hareket etmeye çalışırım genelde.

Ekibin iyi niyetinden şüphem yok. Kerim Fevzi Karaoğul son bir yılını bu işe kafa yorarak geçirmiş ve o da zor durumda kalmıştı. Görülmeyen duvarlara çarpmış ve şimdi de yüz mil ve yüz kilometre koşacak kişilerin itirazlarıyla baş etmeye çalışıyordu.

Son değişiklik ise start saati oldu. Yarış sıcaklıktan ötürü saat altıya çekilmişti.


Karahayıt dışında kalanlar bir şekilde start alanına ulaştı. Beni de kaldığım otelin sahibi hazırladığı sandviçle sabah 05.30’da otelin kapısında karşıladı. Seyfettin abiyle koşudan sonra bir komşunun mevlid yemeğine de gitmişliğimiz var. Bu başka bir hikayenin konusu olabilir kısa geçiyorum

On beş dakika sonra Pamukkale Ballon'daki start alanındayız. Önce altmış kilometre koşacaklar başlıyor.
Hafif ısınmalar esnemeler sıra bizde. Geri sayımla otuz ve on beş koşacaklar neredeyse hazırdık.
Foto:Arif Toprak
Başlıyoruz önce düzlük ardından iniş çıkışlar yavaş yavaş parçalanarak ilerliyorduk. İkinci kilometre, ilk kontrol noktası.  

Kontrol noktası demişken belirtmem lazım, gönüllülerin desteği ve yardımı bütün olumsuzlukları unutturan cinstendi.

Özellikle kritik noktalarda yönlendirme yapan, bu yüzden akşama kadar güneşin altında kalan arkadaşlara ayrıca teşekkür ederim. Bu olay çok iyi organize edilmiş kaybolmak mümkün değil.

Unesco dünya mirası tescilli Hierapolis'e doğru ilerliyoruz. Tepe tırmanışı ve antik kent ayaklarımızın altındaydı, motivasyonumuz gittikçe artıyordu.
Hierapolis Foto:Arif Toprak
Tel örgülerin yanından ilerleyip tekrar aynı kontrol noktasına vardık.

Sekizinci kilometrede Elif, bizi ilkinden daha dik bir tepeye yönlendiriyor. İkinci tepe çıkışı başlıyor, arkadaki grubun isyan sesleri kulağımda. Evet İsyan! Ben ise seviyorum böyle çıkışları, insanın yokuş çıkmasıyla hayatı arasında bir bağ olduğunu düşündüğümden değil.

On beş kilometre yarışının dönüş yoluna kadar ilerliyoruz, bu bölgedeki arkadaş desteğini yine esirgemiyor.

Sağa kıvrıldık toprak yoldayız. Bu yol, birkaç sene önce çıkan yangından sonra açılmış. Yokuş devam ederken üç kişinin yanından geçiyorum ve onlara selam veriyorum.
Kilometre levhalarından biri
Eğim yüksek bizim gibi amatörler için koşmak mümkün değil. Hızlı yürüyüş temposundayım, kafamı çevirdiğimde travertenlerin muhteşem manzarasının fotoğrafını çekmezsem, kendimi kötü hissedeceğimi biliyorum. Aslında konu hiçbir zaman fotoğraf değil, önce makinenin refakati olmadan o muhteşem manzara bakmak, sonra tekrar bakmak. Ve orada bulunduğunu kendine hatırlatmak için fotoğrafını çekmek. Hatırlamak için.
Denizli ovası solda Traverten
Öykünün başında aniden geldiğim zaman dilimin olduğu yerdeyim. Kısa süre sonra üçüncü kontrol noktasına ulaştım.


Burada arkadan iki kişi hızla geliyor Levent ve Menevşe. Sanırım son kilometreleri beraber koşmak bizim için alışılagelmiş bir durum olacak, bir önceki yazıyı okuyanlar hatırlamış olabilir.

Düzlükte beraber muhabbet ederek koşuyorduk, yavaş yavaş artan diz ağrım iniş başlayınca şiddetlenmeye başlamıştı. Düzlüklerde iyiyim, coğrafya dersinde en çok sevdiğim konu ovalar ve platolar. İniş olması istiyorum, dizim yanıyor, inmek istemiyorum ama başladığımız yere geri dönmek için inmekle yükümlü olduğumuz bir yarışın içinde koşuyordum.


Bu kısımları beraber koşmak iyi geliyordu, birbirimize destek olduk. Altmış koşanlarla karşılaşmaya başladık, onlar parkuru bir de tersten koşacaklardı çünkü.

Ve son bir kilometre kalmıştı.


Son kontrol noktası ve üç yüz metre sonra bitiş. Menevşe facetime’da yayın yaparak geçiyordu bitiş çizgisini. Hemen arkasından ben bitiriyorum.

Öğlen etkinliğin yapıldığı oteldeki yemeğe gittik.

Nohut, pilav, ayran… Türkiye’de birbirine yakışan çiftler sıralamasının açık ara birincisi, lezzetli ve hem öyle süregelecek gibi.

Bütün bunlar bittikten sonra planım  Traverten ve Antik Kent gezisiydi.  Fakat Levent ve Menevşe yalnız bırakmıyorlar beni. Lets Club koşu takımıyla keyifli bir gezi yaptık.

Aykut Çelikbaş üstadın dediği gibi; ya bu spor belirli özellikteki insanları kendine çekiyor ya da koştukça birbirimize benziyoruz.

Pamukkaleyi anlatan güzel bir vlog : https://www.youtube.com/watch?v=PEQsSv245NQ&t=320s

Belki de önümüzdeki yıl, bu koşuyu takviminize eklemeyi sağlar.

Gezi sonrasında hep birlikte otele döndük. Yorgun ama mutlu bir günün son sohbetleri edildi. Sonrasında müsaade isteyip aralarından ayrıldım. Tekrar görüşmek üzere bir ayrılıktı bu.

Sabah beş, dönüş yolu, İstanbul’un bilindik halleri.

Koşalım hiç durmadan, bir yere varmaya çalışanların hedeflerinden uzak. Sağlıcakla kalmak için koşalım. Sağlıcakla kalın.

28 Nisan 2017 Cuma

İZNİK ULTRA 15K YARIŞ RAPORU



        Uykuyla uyanıklık arasında dolanıyorum.



        O sırada biri dürtüyor, uyku ile uyanıklık arası dediğim yerden uyanık olma haline biraz daha yaklaştırıyor beni. Ali abi bu, “kalk, kahvaltıya gidiyoruz”



        Saate bakıyorum 8.30.  “Bizim koşu 13.30’da abi, ne bu acele 3’te uyuduk zaten, İznik ayazında çadırdayız ve bu sene başka soğuk,  saat başı uyandırmayın beni siz gidin, ben biraz daha uyuyup geliyorum “ dedim.



        Bir saat daha anca uyudum, uyumadım. Çadırı açtığımda beni karşılayan şey, İznik Gölü, insanın bütün yorgunluğuna iyi gelen bir görüntü, iyi ki buradaydım.
Foto:Özgür Uçan


Kalkıp fuar alanına gittim. Yaklaşık dokuz saat önce altmış kadar hayal ötesi azme sahip insanı 140 km’yi koşmaları için uğurlamıştık. Bir süre bisikletle arkalarından takip ettiğim bu insanların görüntülerini videoya almıştım. Birkaç gündür geriye dönüp -dönüp izliyor ve hep aynı tepkiyi veriyorum: “Olabilir mi böyle bir şey?”
İznikultra başlangıcı

Bizimkilerin kahvaltılarını yaptığı yere geri dönmüştük. Seyir Butik adında ismiyle müsemma bir mekân; kahvaltılıklar, ev yapımı börekler çörekler…Nasıl olsa yakarsın, koşacaksın o kadar Ceyhun deyip gömdüm hepsini. Pişman değilim.

Zaman daralmıştı, Kamp alanına doğru yola çıktık. Bizim ekip ağ atan balıkçılara takıldı bir müddet, tek başıma döndüm ve hazırlanmaya başladım.
İznikli balıkçılar  Foto:Ali Koç
Sonra ikili de geldi. Ali abi koşamayacak halı saha sakatı bu yüzden Özgür abiye verdi numarasını. Kendisi bisikletle asfalt yollardan takip edecekti koşuyu. Sonradan öğrendim ki Derbent’e 2 saatte çıkmış ve başlangıçı kaçırmış







Bizi start alanına taşıyacak servisler tarihi Ayasofya Cami önünden kalktı, İznik tarih kokan bir ilçe gölünden bile tarih fışkırıyor.  

Servise bindik, dolunca hemen hareket ediyor, konu madem buraya geldi belirtmekte fayda var; organizasyon her adımı ince düşünmüş ve bu kadar büyük coğrafyaya dağılmış bir maratonu kontrol altında tutmak hiç kolay olmamalı.

On beş dakikalık yolculuk sonunda Derbent’e ulaştık. Koşunun başlamasına 1 saat vardı, Hava buz, dolayısıyla köy kahvesi tıklım tıklım, bir köşeye tünedik, içeride dönen sıcak ve samimi koşu muhabbetleriyle bir nebzede olsun üşümeyi üzerimizden attık. 

Birer çay, bakkaldan çikolata, son olarak tuvalet ihtiyacı ve hafif ısınma derken start zamanı gelmişti. Her zamanki gibi ön tarafı zar zor zapt ediyordu görevliler,  hani öndekiler uçmayı biliyor ama bir de koşmayı denemenin hevesine bürünmüş gibi hırslı ve hevesliydiler. 
Foto:Tohum Otizm
Geri sayım yapıldı, koşmaya başladık, kimseye dokunmadan ön tarafa doğru ilerledim, daha ilk düzlükte etraftan gelen sesler hiç iyi değildi.

 Çoğu koşucu startın gazına gelmiş olmalı ki nefes nefese ilerliyordu.Bariyerden atlayıp yolun karşısına geçtik. ilk yokuşla beraber kopuşlarda başladı. Beşerli, onarlı gruplara bölündü kalabalık. Benim de nabzım epey yükseldi ve patika koşusunun olmazsa olmazı yürümek, böylece payıma düşmüş oldu. Tabi otuz saniyelik yürüyüşlerden bahsediyorum. Yürürken bile birilerini geçmemeye çalışıyorum, çünkü inişi tek yapmak, her zaman daha az riskli oluyordu geçen seneden aklımda kalmıştı bu.

Geçen yıl çok gereksiz gördüğüm iki kısmı organizasyonun çıkardığını fark ettim. Bu noktaları kestirmeden geçen çok sayıda kişiyi de farketmiştim.

Artık tırmanış bitmişti.  Sola kıvrımlı düzlük bölüme girdik, bu dönüş sağlı sollu iki şeritle çok net işaretlenmişti fakat bir grup yukarı doğru koşmaya devam etmişti. Seslenmeler, bağırmalar derken dönen olmamıştı. Patikada en çok rastlanan durumlardan biri; hızlı koşacağım derken etrafına bakmadan öndekini takip etmek, benim de başıma gelmişti bu, çok can sıkan bir durum.

Düzlüğün solu uçurumdu: “Manzara mükemmel saati durdur otur manzarayı izle öyle güzel. “

İniş başlamıştı. Önümdeki arkadaş iyice farkı açmıştı benimle, arkamda da kimse yoktu, velhasıl tam istediğim gibi bazı noktalar çok dik, fren yaparken kalf  bölgesinde yangın çıkıyor ve sanki buralarda en ufak dikkatsizliğin sonucu takla olabilir diye, temkinli ve hızlı inmeye çalıştım bu bölgede. Geçen seneki sekmelerim, kalça ağrısı olarak dönmüştü bana. Manzara yine çok iyi, İznik bütün ihtişamıyla karşımdaydı.

Dırazali Köyü’ne yaklaşmıştık, arkamdan patır patır ayak sesleri bir grup geliyordu. İçlerinden biri öne fırladı,-  bu daha sonra tanışma fırsatı bulduğum Menevşe’idi. Beni geçip gitti, ama az sonra yanındaydım ,çocukların alkışlarına ve çaklarına karşılık verdik ve  tekrar tempomuzu birbirimize uydurup öylece devam ettik.
Foto:Aksiyon footografları
Caner Odabaşoğlu’nun geçen sene elli kilometre koşarken kendi kendine söylendiği düzlüğe başlıyoruz , hani kolumda saat olmasa zaman geçmiyor, yol bitmiyor derim öyle bir yerdi burası.



Bacaklarda güç var, nabız iyi tempoya devam fotografçı arkadaş bana on üçüncü olduğumu söylemişti, devam ederken. Fena da gitmiyorduk doğrusu, Fakat arkadan gelen 5-6 kişilik grup bizi geçti, bu grup üyelerinin başta bahsettiğim kaybolan grup olma ihtimali çok yüksek


Foto:İsmet Ablay



Kale görünmüştü artık,  bitiş noktası değiştiği için kalan mesafeyi tam kestiremiyordum ve sağa kıvrıldık.  Düz devam ilerden sol yapıp finish caddesine girerken arkama baktığımda bir kadın koşucu hızlı yaklaşıyordu, yüklen dedim ben arkadayım.  Ama arkadan gelen koşucu son gücüyle onu geçmişti. Ben de İznik halkının alkışları arasında bitiş noktasına gelmiş bulundum.

Yine çok keyif aldığım bir koşu böyle bitti işte.  Bu küçük ilçedeki insanların ilgisini başka yerde görmek çok zor, organizasyonu sahiplenmişler adeta.

Çini ,madalya, su, yoğurt, ayran ,çiğ köfte derken alandan ayrıldık ve çadırı toplayıp kapanış yemeğimizi yiyip dönüş yoluna koyulduk

Dönüşte soygun yoluna girmedik fakat bu sefer de İstanbul trafiği bizi beklemişti, ki hep bekler.

Şimdiden özledim seni İznik, ben bu satırları yazarken kim bilir ne yapıyorsun?  Seneye elli kilometrede görüşmek dileğiyle, gözlerinden öperim.
                                                 
                                                                                                

BODRUN ULTRA 23K YARIŞ RAPORU

Aylardan kasım.Takvimde ilk işaretlediğim yarışlardan Bodrun Ultra geldi çattı Bodrum bizi bekliyordu vakit yola çıkmanın vaktiydi.  Saba...